İSMAİL CEYRAN - İFSAD ÇAĞININ GÖLGESİNDE SINANAN MÜSLÜMAN AİLE - 02 Temmuz 2025 Çarşamba

 İSMAİL CEYRAN - İFSAD ÇAĞININ GÖLGESİNDE SINANAN MÜSLÜMAN AİLE - 02 Temmuz 2025 Çarşamba

İSMAİL CEYRAN - İFSAD ÇAĞININ GÖLGESİNDE SINANAN MÜSLÜMAN AİLE - 02 Temmuz 2025 Çarşamba


Birkaç yıl öncesine kadar evlerimizde üç nesil bir arada yaşar; dedelerin sabrı, ninelerin duaları, annelerin telaşı ve çocukların neşesi aynı çatı altında birleşirdi. Ev, sadece bir barınak değil; bir mektep, bir rahmet iklimiydi. Hatta her bir ev birer mektepti demekte de bir beis yok. Bugünse zaman değişti, evler değişti, insan değişti. Yetiştiren, büyüten, öğreten, terbiye eden, edep-erkan veren evler gitti. Evler artık müfsid iklimin mevsimleriyle döneduruyor. Müslüman aile, ifsad çağının gölgesinde ağır bir imtihandan geçiyor.

Rollerin değiştiği, dengelerin bozulduğu bir ortamı teneffüs ediyoruz. Yoğunlaştırılmış hızlandırılmış gayri fıtri bu çağ, aile içindeki rolleri bulanıklaştırdı. Kadınlar hem evde hem işte yük üstlenirken, erkekler sorumluluklarını gecikmeli fark ediyor. Çocuklarsa ekranlar arasında sanal bir bilinç inşasına maruz kalarak büyüyor. İletişim azalıyor, anlayış yerini kırılganlığa ve kırgınlığa bırakıyor.
Bir zamanlar evlerin başköşesinde oturan büyüklerimiz, bugünlerde yalnızlığa terk ediliyor: Evlerinde yahut daha da garabet bir hal olarak huzurevlerinde bir başına bırakılmış durumda. Ve fakat Rabbimiz, yaşlılara yalnızca merhamet değil; hizmet etmeyi, onlara haysiyetli bir ömür sunmayı emrediyor. “Onlardan biri yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlığa ererse, onlara ‘öf’ bile deme...” (İsrâ, 17/23). Bugün onları sadece evden değil, gönlümüzden de çıkarıyor, köksüzleşiyoruz.

Oysa biliyoruz ki Hz. Peygamber (sav), ailesiyle istişare eden, çocuklarıyla oynayan, yaşlılara hürmet eden bir örnek idi. Bugün bu örneğe iştiyakla sarılma zamanı değilse nedir?

Teknoloji insanı hem kendine hem de en yakınına yabancılaştırma potansiyeli taşıyor. Aynı evde yaşayan fertler, farklı dijital dünyalarda zaman geçirerek bir savrulma yaşıyor. Bir zamanlar yemek değil buluşmak için kurulan sofralar bugün anlamını günden güne yitiren bir beslenme aracına dönüşmüş durumda. Ailelerin bireylere dönüştüğü bu iklimde bir araya gelişler zoraki buluşmalara evriliyor. Aşikar olan şu ki bugün birbirimizin yüzüne yeniden bakmaya, görmeye, görüşmeye ve gönülden konuşmaya ihtiyacımız var.

Reklamlar ve sosyal medya hız kesmeden psikolojiye ateş ederek insanların arzu ve isteklerini kamçılıyor; sürekli bir eksiklik hissi pompalanıyor. Arzu ve arzu nesneleri aynı anda üretiliyor. İnsan dediğimiz mana eşyanın mahiyetiyle aynılaşıyor. Sahte mutluluk imgeleri, kanaati değil hırsı besliyor. Oysa huzur eşyada değil, sadelik, şükür ve paylaşımda gizlidir. “İsraf etmeyin. Çünkü Allah israf edenleri sevmez” (A’râf, 31) ayetini düsturuyla Müslüman aile sade ve kanaatkâr bir yaşamı benimsemeli, en azından hedeflemelidir.

- Manevî Erozyon ve Unutulan Nesil Terbiyesi

Bugün etkilenmeye en açık olan çocuklarımız dijital dünyanın ideolojilerine erken yaşta maruz kalıyor. Anne-babalar ise günden güne süratle değişen dijital dünyanın dilini anlamakta zorlanıyor. Manevî aktarım zayıfladığında toprağından gurbete düşen bir ağacın kökleri gibi bilinçler kuruyor ve çürüyor. Bu yozlaşmaya karşı en önce Hz. Lokman’ın oğluna verdiği öğütler gibi, bugünün aileleri de hikmeti, ahlakı ve imanı evlatlarına miras bırakmaya gayret etmelidir.

Nesiller arasındaki irtibatın zaten zayıfladığı günümüz şartlarında çocukların dede ve nineleriyle etkileşim kurması çok zor hale geliyor. Yılda birkaç kere ile sınırlanan zaruri bayram/seyran ziyaretlerinin bile zûl görüldüğü şu günlerde torunların büyük terbiyesinden nasibini alması pek mümkün görünmüyor. En büyük beslenme kaynağını dijital mecralar olarak gören torun nesil günden güne bozulan bir havayı solumaya düçar oluyor.

Akrabalık bağlarının da giderek zayıfladığı zamanları yaşıyoruz. Çocuklarımız artık bazı akrabalık unvanlarını dahi tanımıyor. Amca-Teyze-Dayı-Hala oğulları ve kızlarının hep birlikte kuzene dönüştüğü bir vasatta bir iki derece uzak akrabaların hayatımızda olması imkanı daha da azalıyor. “Şüphesiz ki Allah adâletli davranmayı, iyilik yapmayı ve akrabayı görüp gözetmeyi emreder. Her türlü hayâsızlığı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar. Düşünüp ders almanız için size böyle öğüt verir.” (Nahl, 16/90) ayetinde bulunan emir ile akrabalarımıza bakış açımızı değiştirmeli, bunun yanında aynı apartmanlar içerisinde birer yabancı olarak yaşadığımız komşularımızla sağlıklı ilişkiler geliştirmeliyiz.

Çocuklar artık hikmetten uzak bilgi yığınlarıyla büyüyor. Kur’an, “Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun” (Tahrîm, 6) buyuruyor. Bu, sadece fiziksel değil; zihinsel ve ruhsal bir koruma sorumluluğudur. Ahlak, hikmet ve inanç temelli bir terbiye/irşad anlayışı bu çağın en büyük ihtiyacı olarak önümüzde duruyor.

İslam nazarında aile, ilahi bir rahmetin yeryüzündeki yansımasıdır: “Kendileriyle huzura kavuşmanız için sizin için eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması O’nun ayetlerindendir” (Rum, 21) ayeti üzerinden sevgi ve merhamet aile yapısının temel taşlarıdır diyebiliriz. Hal böyle iken bu değerler unutulduğunda, birliktelikler huzur bulunacak ortamlardan öte birer çıkar ilişkisine dönüşecektir.

İfsad çağının ahlaki belirsizliği, aile değerlerini aşındırıyor. Bugün sabır, edep, fedakârlık gibi erdemler yerini bireysel haz ve hız arzusuna bırakıyor. Oysa Peygamberimiz şöyle buyuruyor: “Sizin en hayırlınız, ailesine karşı en hayırlı olanınızdır.” (Tirmizî). Aile içinde merhametli, anlayışlı ve sabırlı olmak, gerçek hayırlı olmanın en önemli ölçüsü olarak karşımıza çıkıyor.

Dengeyi Bulmak: Ne Kökten Kopmak Ne Çağa Kapılmak

Müslüman aile ne geçmişte hapsolmalı ne de geleceğin rüzgârına kapılmalı. Çözüm ise köklere sadık kalarak, çağın gerçekleriyle hikmetli bir uyum kurmaktır. Kadın elbette programlar ile meşgul olabilir, hayatın içinde var olabilir ve erkek de ev işine katılabilir. Ve de aile istişareyle karar alabilir. Hayatı çepe çevre kuşatan ekranlara rağmen gönüller bir araya gelebilir.

Yarınlara yönelik yeşerip çiçeklenecek umutlar ve bugünün çocuklarında yarınları değiştirecek potansiyel var, inşallah. Onlara yalnızca ne yapacaklarını değil, neden yapmaları gerektiğini anlatmak gerekiyor. Sevgiyle disiplinin, özgürlükle sorumluluğun dengede olduğu bir aile yapısını inşa etmek borcumuz olarak karşımızda duruyor.

Müslüman aile, bu gayri fıtri çağın rüzgarına karşı dimdik durabilecek köklü bir çınardır. İmanla beslemeli, dua ile sulanmalı, sabırla ve hikmetle korunmalıdır. Problemler, sorunlar elbette her zaman olacaktır. Fakat çözüm de elimizdedir inşallah. Eğer Müslüman aile kendini yeniden inşa ederse niyetini ve gayretini yeniden diriltirse evler eşya ile değil; dua, sevgi ve sabır ile donatırsa, hülasa zamanın gölgesi uzun olsa da Müslüman aileler hakikatin ışığı olan Kuran ve Sünneti merkeze alırsa çağın fitneleri onun ruhuna dokunamaz.

Aile Allah Teala’nın emanetidir ve her emanetin bir hesabı vardır. Unutulmamalı ki sağlam aileler olmadan huzurlu bir toplum; sağlam toplumlar olmadan da aydınlık bir gelecek kurulamaz.

 
  •  

Kaynak: İfsad çağının gölgesinde sınanan müslüman aile - İSMAİL CEYRAN