ABDULLAH YILDIZ - ULUSÇULUK BÖLER, İSLÂM BİRLEŞTİRİR - 13 Mayıs 2025 Salı

ABDULLAH YILDIZ - ULUSÇULUK BÖLER, İSLÂM BİRLEŞTİRİR - 13 Mayıs 2025 Salı

ABDULLAH YILDIZ - ULUSÇULUK BÖLER, İSLÂM BİRLEŞTİRİR - 13 Mayıs 2025 Salı


Modern zamanların ürünü olan “ulusçu” akımların toplumları böldüğünü, İslam’ın kadim “millet” (ümmet) anlayışının ise birleştirdiğini yazmanın tam da zamanı. 

Kur’an’da “millet” kavramı “din” ya da ‘bir dine bağlı insanlar topluluğu’ anlamında kullanılır (Bakara, 2/120, 130; Âl-i İmrân, 3/95; Hacc, 22/78). Modern ulusçuluklar ise laik karakterli olup, bu anlayışa göre din, ulusu oluşturan kültürel yapı içindeki bir motiften ibarettir. Günümüz ulusalcılığının egemen karakteri, ırk ve dildir; her ulusçuluk akımı kaçınılmaz olarak ırkçılığa kapı aralar. İslam’ın kabileciliğe ve ırkçılığa bakışı ise çok nettir. İnsanların ecdat ve kan bağıyla övünmesi, İslam’ın yıkmaya çalıştığı batıl anlayışların en başında gelir. İslam›a göre ırkçılık, yani kökenle övünmek, şeytanın Adem›e secdeyi (itaati) reddetmesiyle başlamıştır: “Beni ateşten, onu çamurdan yarattın; ben ondan üstünüm” (A‘râf, 7/12). Bu şeytani retorik, ırkçı söylemin temelini oluşturur. 

Kur’an, Arap cahiliye düşüncesinin esasını teşkil eden ecdatçı, soyu-sopu kutsayan, ırk ayrımcı anlayışı kökten reddeder. Kardeşliği “kan bağı” ile değil “inanç bağı” ile tanımlar: “Yalnızca inananlar kardeştir.” (Hucurât, 49/10) Üstünlüğü soy-sopta değil (Tekâsür, 102/1-8), takva’da görür (Hucurât, 49/13).

Dilleri ve renkleri, sadece Allah’ın yaratıcı gücüne ve yüceliğine delil teşkil eden ayetler (Rûm, 30/22) olarak değerlendirir, kabile ve boyları da övünme değil, sadece “tanışma” vesilesi kabul eder: 

“Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık; Allah katında en değerli olanınız en takvalı olanınız (O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınız) dır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır.” (Hucurât, 49/13). 


Bu ayet, farklı yaratılmanın “kimlik edinme ve bu kimlikle tanınma, tanışma” fonksiyon ve hikmetini onaylar; ancak farklı sosyal ve etnik gruplara mensup olmanın üstünlük vesilesi olarak kullanılmasını reddeder; insanın şeref ve değerini, kendi iradesi ile elde etmediği etnik aidiyete değil, kendi irade ve çabasıyla elde ettiği “takvâ”ya bağlar (Kur’an Yolu Tefsiri). Ayetteki “etkâ” (en takvâlı) kelimesinin içerdiği “takvâ” kavramı ise, Allah’a karşı sorumluluk bilinci taşımak, O’nun her an kendisini görmekte olduğunun farkında olarak yaşamak, O’na karşı gelmekten ve günah işlemekten korkup-sakınarak O’nun korumasına sığınmaktır (Kur’ân Mesajı Tefsiri).

Kur’an, ulusal tarihi yegâne referans alan ecdatçı mantığı kesin bir dille reddeder: “Onlar bir ümmetti, gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız sizedir. Siz onların yaptıklarından sorulmazsınız.” (Bakara, 2/134,141). Resulullah (s.a.) aynı gerçeği veda hutbesinde açıkça beyan etmiştir:

“Ey insanlar Rabbiniz birdir; babanız da birdir. Dikkat ediniz hiçbir Arab’ın yabancı (Acem) üzerine, hiçbir yabancının da Arap üzerine, hiçbir beyazın siyah üzerine ve hiçbir siyahın beyaz üzerine üstünlüğü yoktur; meğer ki takva ile ola.”(Ahmed İbn Hanbel V/411; Cem’u’l-Fevâid, I/510, hadis no: 3632.)

Ashab-ı kiram da hep bu ruhla hareket etmiştir. Selman-ı Farisi’nin (r.a), kendi soyunu küçümsemek için nesebini soran arkadaşına verdiği cevap oldukça anlamlıdır: 


“Benim nesebim İslam’ın oğlu Selman’dır.”

Hz. Ömer (r.a.) de onu destekleyerek şöyle konuşmuştur: “Babam, Kureyş’in azizlerinden Hattâb iken, ben de İslam’ın oğlu Selman’ın kardeşi İslam’ın oğlu Ömer’im.”(Babanzade Ahmet Naim, İslam Irkçılığı Reddetmiştir, A. Işıklar Yayınevi, İstanbul, 1969, s. 42.) Dahası İslamiyet, insanlara, böyle zamanlarda neredeyse neseplerini unutmayı önerir (a.g.e. s. 43-45). Çünkü nesebin, soy-sopun, ırkın, rengin Allah katında hiçbir kıymeti harbiyesi yoktur. Yazımızı Kur’ân şairi Mehmet Akif Ersoy’un, İslâmiyet’in ırk, soy, kavmiyet (ulus) ve milliyet (ümmet) gibi kavramlara bakışını özetleyen mısralarıyla bitirelim:

“Hani, milliyetin İslâm idi… Kavmiyyet ne! 

Sarılıp sımsıkı dursaydın a milliyetine. 

‘Arnavutluk’ ne demek? Var mı Şerîat’te yeri? 

Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri. 


Arabın Türke; Lâzın Çerkese, yâhud Kürde; 

Acemin Çinliye rüçhanı mı varmış? Nerde! 

Müslümanlık’ta ‘anâsır’ mı olurmuş? Ne gezer! 

Fikr-i kavmiyyeti tel’în ediyor Peygamber. 

En büyük düşmanıdır ruh-i Nebî tefrikanın; 

Adı batsın onu İslâm’a sokan kaltabanın!”

 

https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/abdullah-yildiz/ulusculuk-boler-islam-birlestirir-48904.html