ENVER CAN - MATERYALİST DÜŞÜNCE İLE HIRPALANMIŞ NEFİSTEN MUTMAİN OLMUŞ NEFSE DÖNÜŞ - 20 Ağustos 2025 Çarşamba

ENVER CAN - MATERYALİST DÜŞÜNCE İLE HIRPALANMIŞ NEFİSTEN MUTMAİN OLMUŞ NEFSE DÖNÜŞ - 20 Ağustos 2025 Çarşamba

ENVER CAN - MATERYALİST DÜŞÜNCE İLE HIRPALANMIŞ NEFİSTEN MUTMAİN OLMUŞ NEFSE DÖNÜŞ - 20 Ağustos 2025 Çarşamba


Günümüz toplumlarında insanlar ruhsal çöküntü ve mutsuzluk kökenli psikolojik sorunlar yaşamaktadır. Toplumun sosyolojisini okuduğumuzda insanların maruz kaldıkları ruhsal problemlerin materyalist düşünce sisteminin bir ürünü olduğu görülmektedir. Ruhu yok sayan, hayatı maddeye indirgeyen bu anlayış, insanlarda manevi boşluklar oluşturarak çeşitli sosyo-psikolojik çöküntülere ve ruhsal ızdıraplara neden olmaktadır. Sosyal sınıf ve statüler ayırt edilmeksizin birçok insanın “mutsuzluk” hali içerisinde yaşadığına tanıklık etmekteyiz. Türkiye özelinde mutsuzluk sendromu, herkesin birbirini olumsuz yönde etkilediği tıpkı bir salgın hastalık gibi vebaya dönüşmektedir.

İnsan, takva ve fücura yaktın bir varlık olarak yaratılmıştır. Yaratılışının özü olan nefis, “İnsanın kendisi, özü, duyuları, içindeki manevi gücü, becerileri, heves ve ihtiyaçları, istekleri anlamındadır. Bu kelime kalp, topluluk, can, hayat, kan, benlik, ruh ve zat manalarına da gelir.” Hidayet kaynağı olarak gönderilen Kur’an’ı Kerim’in üzerinde durduğu birçok konu ve kavram bulunmaktadır. Nefis de bunlardan biridir. Farklı yaklaşımların ve tartışmaların içinde yer alan nefis terimi, birçok disiplinin ilgi alanına girmekte, çeşitli yönleriyle tasnif edilmektedir.

Kelam ve tasavvuf literatüründe nefis, insanın “insan olmak” bakımından bütün derecelerini kapsamaktadır. Bu derecelerin en aşağısı nefs-i emmâre, en yücesi ise nefs-i mutmainnedir. Nefs-i emmâre, hazzından başka gayesi olmayan, zaaflarının esiri insandır. Nefs-i mutmainne ise erdemli davranışları ve maneviyatı maddi hazların üstünde tutan Rabbiyle; samimi, uyumlu ve derin bir bağ kuran, Allah’a tam bir teslimiyetle yönelen insanın ulaştığı nefis mertebesidir. Kur’an’ı Kerim’de bu makama şu şekilde vurgu yapılmaktadır:

“Onlar, iman edenler ve kalpleri Allah'ın zikri ile mutmain olan kimselerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ın zikri ile mutmain olur.” (Rad Süresi 28. Ayet)

Ego ve benlik kavramları üzerinden bir nefis tanımlaması yapan modern psikoloji, kendi içinde bir kavram karmaşası yaşamaktadır. Nitekim bu disiplinde nefis teriminin tam ve net bir tarifinin yapılamadığı görülmektedir. Egoyu, kişiliği bir arada tutan, insanın iç dünyasına ait bir güç olarak tasnif eden psikoloji ilmi, aslında yakın tarihte şekillenen materyalist Batı aklının bir ürünüdür. Kilisenin dinsel tutumuna karşı başlayan “Aydınlanma Hareketleri, Fransız İhtilali ve Sanayi Devrimi”ile birlikte devam eden süreçte kalıplaşan/tek düze modern Batı düşüncesi, insanı manadan ziyade maddeye indirgeyen bir yaklaşımla açıklamaya çalışmaktadır.  “İleri, hep ileri!” mantığıyla şekillenen ve aklı kutsallaştıran Batı düşüncesi, sekülerleşen/dünyevileşen bir insan nesli üretmektedir. Bu meyanda seküler modernizm; üretimi, bilimi ve maddeciliği tek kurtuluş reçetesi gibi sunarken, insanın ruhsal doyumunu göz ardı etmektedir.

Gelinen noktada nefis kelimesine yüklenen anlamlar Kur’an’ın ana perspektifinden uzaklaşmakta, nefis insanın baş düşmanı ilan edilmektedir. Nefis, insanı günaha sürükleyen, zaaflarına yenik düşmesine sebep olan, hayvani ve şeytani yanıyla özdeşleştirilen bir kavrama dönüşmüştür. İnsan sadece et ve kemikten ibaret bir varlık değildir. Toplumsal olarak meydana gelen köklü değişimlerinden kaynaklı sorunlarla başa çıkmanın en büyük destekçisi beden değil, ruhtur. Diğer bir ifadeyle nefis, gemiye yön veren dümen misali ruhun etkisindedir. Fakat modern akıl, ruhu maddeye indirgedikçe, İslam dünyasında da bazı geleneksel anlayışlar nefsi bütünüyle kötülüğün sembolü ilan ederek farklı bir çıkmaza sürüklenmiştir. Böylece toplumlar doyumsuz, obez ve kaygılı bir yapıya bürünmüş; “Mutsuzluk, ruhsal çöküntü, kaygı bozukluğu, şizofrenik kişilikler, duygu durum bozuklukları, obsesif-kompulsif bozukluklar” vb. sorunlar birikerek büyümüştür. İnsanlara sunulan seküler/materyalist yaşam biçimleriyle hastalıklı kişilikler oluşmuş, bunun çözümüne yönelik modern ilaçlar ve tedavi yöntemleri sunulmuştur. Ancak maneviyattan ve inançtan uzak bu yöntemler ve madde merkezli çözümler toplumların derdine derman olmamıştır.

Seküler anlayışın “hastalığı tedavi etmek” yerine daha da derinleştiren bu çözümü, bir süre sonra bireylerin maneviyat boşluğunu dolduramaz hale gelmiştir. Bu noktada, postmodern dünyada farklı arayışlar başlamış, “pozitif psikoloji” adıyla yeni yaklaşımlar doğmuştur. Pozitif psikoloji, şükür, erdem, değer ve dini-manevi ihtiyaçları yeniden ele alarak insanın sadece hastalıklı yönünü değil, güçlü taraflarını da öne çıkarmayı amaçlamıştır. Bu durum pozitif bilimlerin de insanların nefsi sorunlarını çözmede nihai olarak dinsel değerlere sarıldığını göstermektedir. Özellikle pozitif psikolojide sunulan şükür, bireyin kendi içine yönelmesini sağlayan bir köprü işlevi görmektedir. İslam’da iseşükür; verilen nimetin farkına varmak, onu verene minnettarlıkla karşılık vermek, farkındalıkla hayatı daha berrak yaşamak demektir. Kur’an’ı Kerim’de: “Şükrederseniz, size nimetimi artırırım; nankörlük ederseniz, azabım çok şiddetlidir.” (İbrahim Süresi 7. Ayet) şeklindeki ayet şükrün önemini vurgulamaktadır.

Nefis tezkiyesi/terbiyesi veya mutmain olmuş nefis mertebesine ulaşmak için kendimize yöneltmemiz gereken bazı sorular vardır; “Müslümanlar olarak bizler, ruhumuzu ve nefsimizi hangi kaynaklarla besliyoruz? Çözümü yalnızca psikologların odasında mı arıyoruz yoksa nefsi mutmainne’ye giden yolda Kur’an ve sünneti mi rehber ediniyoruz?” Bu sorulara vereceğimiz cevaplar bu terbiye sürecinin ilk aşamasıdır aslında. Nefis terbiyesinin aksine günümüz toplumlarında insanlar giderek daha bireyselci, daha seküler bir anlayışa evrilmektedir. Kişi ruhunu Kur’an’ın nurundan uzaklaştırdıkça nefis şükürsüz, doyumsuz ve kaygılı hale gelmektedir. Tüketmeye odaklanmış, tefekkürden uzak kalmış bu ruh hali, ağır bir psikolojik gaflete dönüşmektedir. O halde nefsimizi ıslah etmenin, ruhumuzu şifa ile doyurmanın en sahih yolu bellidir: “Kur’an’ı ahlak edinmek ve Peygamber’in sünnetini yaşamak”

Unutmamalıyız ki ruh da beden gibi beslenmek ister. Ruhunu Kur’an’ın ahlakıyla besleyen kimsenin nefsi iyiliğe, adalete ve hakka yönelir. Fakat ruhunu seküler ve maddeci anlayışla besleyen, nefsini ızdıraba sürükler. Hayatın sadece dünya ile sınırlı olmadığını bilen, Rabbiyle bağını diri tutan kimse, kaygılardan ve vesveselerden arınır. Şükür de bunun en güçlü reçetelerindendir. Zira şükür, insana hem nimetin farkındalığını kazandırır hem de Rabbine daha yakın bir ruh hali sağlar.

Dua

Ya Rabbi, nefislerimizi bize boyun eğdir. Onu senin nurunla aydınlat, senin zikrinle huzura erdir. Kalplerimizi şükürle doldur, hayatımızı Kur’an’ın rehberliğinde istikamet üzere kıl. Bizi nefs-i mutmainneye ulaşan kullarının arasına kat. Âmin.

 
  •  

Kaynak: Materyalist düşünce ile hırpalanmış nefisten mutmain olmuş nefse dönüş - ENVER CAN