Türkiye’de muhafazakâr/mukaddesatçı siyasetin gelişmesinde muhakkak ki Necip Fazıl’ın temsil ettiği Büyük Doğu “ideolocyası”nın azımsanmayacak bir rolü bulunmaktadır. Bugünden bakılınca bu cümle sanki havada kalmış ve entelektüel lafazanlık olarak olarak görünebilir size ama Milli Görüş fikrinin tohumlarının yeşermeye başladığı yarım asır önceki Türkiye’de bu mesele hayatî bir önem taşımaktaydı.
İşte geçen Pazar günü, Yeni Akit gazetesindeki köşemde anlattığım Necip Fazıl-Alparslan Türkeş, daha doğrusu Büyük Doğu ve Ülkücü Gençlik oluşumları arasında mutabakat arayışlarının hikâyesi bu çerçevede anlam kazanmaktadır. Başlangıçta ümitle bileğine yapıştığı Milli Selamet Partisi ile yollarını ayırmak üzere olan Üstad’a MHP camiası bir adım atmış, o da bu adımı Milli Türk Talebe Cemiyeti ile Ülkü Ocaklarını birleştiririm ümidiyle değerlendirmeye koyulmuştu.
İşler bu aşamadayken Haziran ayında yapılacak 1977 seçimleri sath-ı mâiline girilmiştir. Seçimlerden önce Necip Fazıl’ın desteğini almak ve onu MSP’den uzaklaştırıp safına çekmek isteyen MHP yetkilileri ile mitinglerde nutuklara kadar varan bir dizi yaklaşma fırsatı doğmuştur.
İşte geçen hafta tam metnini verdiğim ve yer yer Necip Fazıl’ın kaleminden çıkmış hissini veren Alparslan Türkeş’in beyannamesinin ardından Üstad’ın mukabil beyannamesi yayınlanır ve böylece aralarındaki münasebet takviye edilmiş olur.
Şimdi Necip Fazıl’ın 1977 Mayıs’ın neşrettiği Rapor 3 adlı kitapçığından kendi beyannamesini okuyoruz. (Maalesef bazı kelimeler bugün unutulduğu için parantez içlerinde yeni kelimeleri eklemek zorunda kaldım.)
BEYANNAME
M.H.P. Genel Başkanı Alparslan Türkeş’in “Türk Milletine Beyannamesi”ni okudum.
Pılı-pırtı odalarının raflarında dizili, kapağı arkasına devrik ve içi boş, hattâ süprüntü dolu teneke konserve kutuları halindeki partiler arasında, bugünden itibaren MHP, nazarımda bambaşka bir mâna ve hüviyet sahibidir. Onu, müslümanlık ve Türklüğün gerçek hakkını vermeye namzet (aday) bir topluluk olarak anıyor ve canımın içinden selâmlıyorum.
Bu beyanname, tâ Cava’daki mü’minle Amerika’daki zenci müslümana kadar bütün İslâm âlemini ihtizaza getirecek (titretecek) ve oluş dâvasını temellendirecek kıymette tarihî bir hâdisedir. İdeal yumağımızın her lifini içinde saklayan bir tohum... İslâm âleminin Türkiye’den beklediği zuhur ve tecellinin tohumu...
Türkeş beyannamesinde dört ana esası, bir binanın dört direği halinde vazetmektedir:
1 - 1960 gece baskınının sorumluları arasında değildir.
2 - Posa ve kabuk milliyetçiliğinden uzak ve ruhî muhtevâya tâbi mânada milliyetçidir.
3 - Başını dayadığı tek ruhî muhtevâ, yine tek kelimeyle ve bütün ölçüleriyle İSLÂM’dır.
4 - Son 150 yıllık taklit devremizin bütün sahtekârlıklarını tezgâhlayacak ve gerçek oluşu billûrlaştıracak bir tarih (revizyon)una taliptir.
Ne Mebus, ne Senatör, ne Bakan, ne şu, ne bu!.. Allah’ın bana biçtiği manevî makam ve memuriyeti bunlardan hiçbiri tercüme edemez. Bu bakımdan en canhıraş ihlâs ve hasbîlik kürsüsünden haykırıyorum: 40 yıllık mücadele ve yepyeni bir gençlik inşası hayatımda, bugün, bu beyannameden, bu beyannamenin sahibine ve partisine taktığı şeref ve mesuliyet bâzubendinden sonra, artık, emin olmaya yakın bir ümid nefesi alabilirim.
150 yıldır her gün biraz daha artıcı bir hasretle kurtarıcısını bekleyen Türk Milletine “beklediğin geliyor!” müjdesini vermenin ilk ümid günü bu tarihî ândır.
“Emin olmaya yakın ümid” ışığının çaktığını gördüğüme ve bu ışığı nice defa hayâl edip de karanlıklara düştüğüme göre, bundan böyle yeni inkisarlara (hayal kırıklıklarına) tahammülü kalmıyan yanık yüreğimi, dâva yolunda en küçük istikamet hatasına razı olmaz bir hassasiyetle bu beyannamenin halkaladığı sıcak avuçlara bırakıyor ve 40 yıllık emeğimin semeresini bu çevrenin aksiyoncu ruhundan bekliyor ve istiyorum!
İçi alev alev müslüman, dışı pırıl pırıl Türk ve içi dışına hâkim, dışı içine köle, yeni Türk neslinin maya çanağı olmak ehliyeti hangi topluluktaysa ben oradayım.
Allah’ın inayeti ve Resûlünün ruhaniyeti bu yoldakilerin üzerinde olsun!..”
İşte 1977 seçimlerine girerken Alparslan Türkeş’in ve Necip Fazıl’ın tavırları arasındaki yakınlaşma Türkiye siyasetine yeni bir ufuk olarak eklenecek ve 150 yıllık taklitçilikten ‘kurtarıcısını bekleyen’ Türk milletine yeni bir yol açma iddialarını sürdürecektir.
Son sözü merhum Necip Fazıl’a bırakalım yine:
“Bütün bu gayretler,
Meğer neymiş?
Neye imiş?
Niçin imiş?
El-cevab:
Sadece Allah ile Resûlünün, en ince, en nâzik ve en halis mânada yolunu açmak içinmiş!”
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mustafa-armagan/alparslan-turkes-ve-necip-fazil-1977-yilinda-nasil-anlasmisti-2-49909.html