MUSTAFA ARMAĞAN - CHP DEVRINDE 33 MASUM VANLI KURŞUNA DİZİLMİŞTİ - 23 Mart 2025 Pazar

MUSTAFA ARMAĞAN - CHP DEVRINDE 33 MASUM VANLI KURŞUNA DİZİLMİŞTİ - 23 Mart 2025 Pazar

MUSTAFA ARMAĞAN - CHP DEVRINDE 33 MASUM VANLI KURŞUNA DİZİLMİŞTİ - 23 Mart 2025 Pazar


CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in Saraçhane’de taraftarlarını sokağa dökme çağrısında bulunması hem sorumsuzluktur, hem de bir ayaklanmanın tetiğini çekmektir. Sorumlu bir siyasetçi en başta halkı sokağa dökmenin ne tür tehlikeli, akıbeti belirsiz sonuçlara yol açacağını bilmesi gerekir. Selahattin Demirtaş’ın 6/7 Ekim olaylarının hemen öncesindeki sorumsuzca beyanının nice canlara mal olduğunu henüz unutmadık. 

Elbette bu alenen kışkırtıcı beyanlarının bedelini siyaseten veya adlî olarak er veya geç ödeyecektir Özgür Özel, ama orası devletimizin işi. Biz CHP’nin günah galerisindeki bir başka resmin üzerindeki tozu toprağı silkeleyip huzurunuza getirmek suretiyle yüzlerindeki maskeyi bir kere daha sıyıralım.. 

Bakalım, parmak sallayıp hükümet ve polisten iş adamlarına kadar hesap soracağı tehdidinde bulunan Özgür Özel’in başında bulunduğu parti eline güç ve iktidar geçtiğinde masum insanlara ne zulümler yapmış, hatta faillerini nasıl gururla koruyup kollamış.  

Geçen yıl Konya’da vefat eden Selçuklu tarihçisi Prof. Dr. Mikâil Bayram aslen katliamın yapıldığı Özalp’lıydı (eski adıyla Saray). Bundan 15 yıl kadar önce Konya’ya gidişlerimden birinde kendisinden ilçelerinde yaşanmış olan bu feci olayı detaylarıyla anlatmasını istemiştim. Anlattıklarından tuttuğum notlar şöyleydi (olayın cereyan ettiği tarih 1943 yılının Temmuzudur):

“Özalp İran sınırına çok yakındır. Sığırtmaçlar sığırları mecburen sınıra yakın otlaklara götürürler. Bir gün İran’dan bir grup silahlı insan hududu geçip 500’e yakın sığırı kaçırır. Halk kaymakama, jandarmaya haber verir, müdahale etmelerini ister. Kılları kıpırdamaz. Bunun üzerine kendileri silahlanıp sığırlarının peşine düşerek bir kısmını geri getirmeyi başarırlar. Ancak çatışma sırasında pek çok hayvan telef olur. Bunun üzerine yöre halkı Ankara’ya telgrafla şikâyette bulunur. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü durumdan haberdar olur ve 3. Ordu Komutanı Mustafa Muğlalı’ya, ‘Halk ile kaymakam birbirine girmiş, işi hallet’ der. Olay yerine gelen Muğlalı, sınır bölünürken İran’da akrabası kalan kim varsa onları tespit ettirir. (İçlerinde babam da var.) Jandarma geceleyin köye gelir, ışığı yanan evlerdeki erkekleri toplar. Bu sırada bir asker de izinli olarak köye gelmiş, akrabalarıyla hasret giderirken yakalanıp götürülmüştür. Toplam 33 erkeği elleri bağlı vaziyette Takorengiz köyünde bir vadiye indirmişler. “İhtiyat (yedek) askeri” yapacağız diye yola çıkardıkları bu insanlara orada kendilerini infaz edecekleri bildirilince zavallılar ‘Yemin ediyoruz, İran’a gideceğiz ve bir daha buralara dönmeyeceğiz, yeter ki canımızı bağışlayın’ diye yalvarıp yakarıyorlar uzun süre. Ama nafile. Bunun üzerine iki rekât namaz kılmak için izin istiyorlar. Elleri bağlı vaziyette Engiz deresinden abdest alıp cemaatle namazlarını kılıyorlar. İçlerinden Serheng adlı kişi hem ezan okuyor, hem de imam oluyor. Sonra kurşuna diziliyorlar. Ölenlerin çocuklarından bir kısmı sınıf arkadaşımdı. Nasıl bir acı yaşıyorlardı, anlatamam.”


İki yedek subaya işletilen bu katliamın asıl askeri sorumlusu Org. Mustafa Muğlalı olmakla birlikte Tek Parti döneminde kılına bile dokunulmadan görevine devam etmişti. 

Olayın üzeri tam örtüldü sanılırken Tek Parti dönemi sona ermiş ve Demokrat Parti muhalefeti davayı yeniden gündeme taşıyınca mahkeme açılmış ve CHP iktidarının görmezden geldiği bu katliamın sorumlusu, ancak 2 Mart 1950’de, yani olayın üzerinden tam yedi yıl geçtikten sonra öldürme emrini kendisinin verdiğini itiraf etmişti. 

Bunun üzerine mahkeme Muğlalı’ya idam cezası vermekle birlikte, nereden icab ettiyse hafifletici sebeplerle müebbed hapse çevrilmiş, derken af kanunuyla cezası 20 yıl hapse indirilmişti. İlginçtir, zamanın Askeri Yargıtayı verilen hükmü bozmuştu. İşe bakın ki, tam yeniden yargılanacakken Muğlalı’nın hapiste öldüğü haberi gelmiş ve olay böylece kapanıp gitmişti.

Siz kapandı zannedin, derin devletin mezardan sonra da terfi işlemlerini sürdürdüğünü bilmiyorsanız çok yanılırsınız. Nasıl Koçgiri Kürt isyanını kanlı bir şekilde bastıran Sakallı Nureddin Paşa 12 Eylül’den sonra çıkarılan bir kanunla mezarında Orgeneralliğe terfi ettirilmiş ve kemikleri Atatürk Orman Çiftliği’nde kurulan Devlet Mezarlığı’na taşınmış ise, Mustafa Muğlalı’nın kemikleri de 1988 yılında itibarı iade edilerek Devlet Mezarlığı’ndaki “saygın” yerini almıştır (Turgut Özal zamanında bu hata nasıl yapıldı, anlamak kolay değil. Acaba iki yıl sonra Menderes, Zorlu ve Polatkan’ın mezarlarının İmralı’dan İstanbul’a nakli için verdiği bir taviz miydi?).


İşin ilginç yanı, olayın geçtiği tarihte Van Savcısı bulunan Kemal Yörükoğlu’nun 1950’den sonra Demokrat Parti milletvekili sıfatıyla TBMM’de anlattıklarıdır. Resmi tutanaklara da geçmiş bulunan bu sözler, bir paşanın bireysel bir ölüm emrinden ziyade planlı bir katliam ile karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir. 

Aslında 38 kişi olarak toplananların beşini tutuklayarak hayatlarını kurtardığını anlatan eski Van Savcısı Yörükoğlu, İran tarafından açılan ateşe karşılık verirken köylülerin öldüğünü beyan eden resmi tutanağın önceden imzalatıldığını, yani bunun planlı bir operasyon olduğunu söylüyor. Ancak nedense 33 köylünün vurulduğu bu sözde çatışmada tek bir askerin dahi burnunun kanamadığına dikkat çeken savcı Yörükoğlu, operasyondan sonra Muğlalı’nın tabur komutanını telefonla arayarak tebrik ettiğini de sözlerine ekliyor.

Burada olayın planlı ve emrin “yüksek yerden” geldiğini gösteren kanıt, 1945 senesinde İsmet İnönü’nün, 33 kişinin katili (biri yaralanıp iki yıl sonra ölmüştü) Muğlalı’yı koluna takarak Van’a gelmesidir. Bunun anlamı, ‘Evet onları öldürdük, gerekirse yine öldürürüz’den başkası olabilir mi? Katili cezaevine göndereceği yerde millî bir kahraman gibi koluna takarak henüz acıları taze olan insanların karşısına arz-ı endam etmesi suçun kaynağının “yukarılara” dayandığının en açık kanıtı değil midir? 

Muğlalı meselesi 1950’li yılların başlarında Mecliste gündeme getirildiğinde ilgili oturuma nedense İsmet Paşa teşrif etmemiştir! Ve Çankırı milletvekili Kenan Çağman, kürsüden Mustafa Muğlalı’yla bir tarihte görüştüğünü, kendisine “yukarıdan” teşvik gördüğünü belirttiğini söylemiş ve bu zatın da İsmet İnönü olduğunu açıkça ifade etmiştir. 

Bu kanlı olayı Türkiye uzun yıllar sadece Ahmet Arif’in meşhur “Otuzüç kurşun” şiirinin mısralarından anlamaya çalışmıştı: 

Turna sürüsü değil bu


Gökte yıldız burcu değil

Otuzüç kurşunlu yürek

Otuzüç kan pınarı

Akmaz,

Göl olmuş bu dağda...

Tek Parti dönemi anlaşılmadan bugünkü CHP anlaşılamaz. 

 

https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mustafa-armagan/chp-devrinde-33-masum-vanli-kursuna-dizilmisti-48399.html