Şevval umresi vesilesiyle bir kere daha vahiy kokan toprağına yüzümüzü sürmek üzere Mekke-i Mükerreme’deyiz. Allah kabul etsin, mukaddes beldeye varır varmaz tavaf ve sa’yimizi tamamlayıp umremizi eda ettik. Sonra gelsin adım adım küflü sinemize inşirah bahşedecek ziyaretler.
Harem-ı Şerifin etrafını geziyor adımlarım. Mekke’nin güvercinlerini selamlıyorum, müminlerin karşılıklı seller gibi aktıkları manzara hakikaten büyüleyici. Ama aynı büyüleyiciliği binalarda göremiyoruz. Burası küçük bir Manhattan kesilmiş.
Derken kitaplardan okuduğum Ebu Kubeys Tepesini arıyor gözlerim. Kâbe’nin gölgesinde bu tarih şahidi beni bekliyor olmalı diyorum. Ne var ki yoklara karışmış çoktan.
Burası sıradan bir tepe değil; Hz. Peygamber’in (sav) dualarına muhatap olmuş, ayak izleriyle müzeyyen bir mekândı. Rasul-i Kibriya Efendimiz burada namaz kılmış, ellerini açıp Rabbine seslenmiş. Ve bir gece, ay, sanki onun duasını selamlarcasına ikiye bölünmüş. Şakk-ı Kamer mucizesi, işte bu tepede, Ebu Kubeys’in taşlarında yazılmış bir destan.
İki seyyah, İbn Cübeyr ve İbn Battuta kalemlerini bu derin hakikate batırmış: “Burası,” demişler, “ayın yarıldığı yer, burası Hz. Peygamber’in mucizesinin tecelligâhı”
Sonra “ilk müzezzin” Hz. Bilal-ı Habeşî çıkmış sahneye. Mekke fethedildiğinde bu tepeye tırmanmış ve ezanı işkencelerden kurtarmış. O ses asırlar boyu kıtalardan kıtalara atlayarak yankılanmış. İşte o yüzden burada “Bilal Mescidi” inşa edilmiş.
Sadece o mu?
Hz. İbrahim’in insanlığa hac davetinde bulunduğu yer de burası. Bir zamanlar taşla kerpiçten örülü 2+1 daire büyüklüğünde bir mabed yukselirdi bu Kabe-i Muazzamaya nazır tepede. Mütevazı bir minaresi ve taştan bir açık hava minberi gülümsüyor eski zaman fotoğraflarından. Bina süslü değilmiş ama Kâbe’ye anlatırmış asıl zenginliğin ne olduğunu.
Seyyahların en uzun gezeni İbn Battuta, 1325’te bu tepeyi görmüş. Seyahatnamesine göre Ramazan’ın 27’si olan Kadir Gecesinde; Şevval’in ilk gecesinde ve bayram arifesinde Mekkeliler toplanmış burada. Mescid-i Haram’la birlikte Bilal Mescidi’ni meşaleler ve lambalarla donatmışlar. Alevler titreşir, ışıklar gökyüzüne selam çakarmış. Ve Kâbe, hemen aşağıda, bu manzarayı selamlarmış.
Allah’tan tarihçi Ezraki 9. yüzyılda bu mescitten bahsetmiş. “Acaba,” diye sorar tarihçiler, “Hz. Peygamber’den hemen sonra, Hicri 1. yüzyılda mı doğdu bu mabet?” Kim bilir… Bildiğimiz, 8. yüzyılda Memlük Sultanı Zahir’in, “Bu hatıraya sahip çıkılsın” deyip mescidi yeniden inşa ettirmiş olduğu.
13. yüzyılda bir Hintli çıkmış ortaya, “Taşlar konuşsun” diyerek yenilemiş onu. 1322’de Iranli hacı Mirza Davud Hüseyni, “Burada tevhid yankılandı” diye yazmış. Bundan bir asır önce ise Hacı Ayaz Han Kaşkay, Ebu Kubeys tepesinde bir mezar görmüş. Kimindi o mezar acaba? Bir sahabeye mi aitti, yoksa bir unutulmuş yiğide mi? Bilmiyoruz. O tepeye defnedildiğine göre muhakkak ileri gelenlerden olmalı.
“Tarihu’l-Kavim”e bakarsak, 1966 yılında mescit hâlâ ayaktaymış. Çevresinde evler, sokaklar… Minik bir mahallenin nabzı atıyormuş orada.
Ama işte, her masalın bir sonu var. 1980’ler geldiğinde modern dünyanın soğuk eli uzanmış bu tepeye. Bilal-i Habeşî Mescidi buldozerlerin gürültüsüne yenik düşmüş. Taşları sökülmüş, sözün özü 14 asırlık bir hafıza susturulmuş.
Yerine ne mi gelmiş? Bir “Kral Sarayı”… Beton, lüks, ihtişam… Tepenin altına tüneller kazılmış, yollar açılmış. “Hacılar için gerekliydi” dediler, “Mekke modern olmalıydı.” Peki İbn Battuta’nın sözünü ettiği o meşalelerin ışığı, Hz Ibrahim’in insanlığa çağrısı, Hz. Bilal’in davudî ezanı, ayın yarılması mucizesinin hatırası nerede kaldı? Bir sarayın gölgesinde mi, yoksa o tünellerin karanlığında mı?
Bilelim ki Bilal Mescidi bir yapıdan ibaret değildi; bir ruhu ve Kâbe’nin tarihine değen bir hikâyesi vardı. Bu benzersiz mirasın hatıraları dünyadaki desteklerini kaybetti.
Bir an için gözlerimizi kapatsak, kulak versek belki hâlâ duyarız o ezanı, görürüz o ışıkları.
Tarih, böyle çağırır bizi: “Beni unutma” der, “çünkü ben senin köklerinim. Beni unutursan kendini de unutmuş olursun.”
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mustafa-armagan/kabenin-yani-basinda-bilalin-yitik-sesi-48570.html