Tarihin ne kadar dipsiz bir kuyu olduğunu ülke olarak zihin çeperlerimiz genişledikçe daha iyi idrak ediyoruz.
İşte 11 Temmuz 2025 günü PKK terör örgütünün Süleymaniye’de silah yakma görüntüleri ekranlara yansırken muhabirler ilginç detaylar açıklıyordu.
Bölgeye bir asır önce hakim olan Şeyh Mahmud diye birisinden ve onun bir zamanlar karargâh olarak kullanılan mağarasından bahsediyorlardı. Silah yakma töreni bu mağara civarında gerçekleşmişti.
İyi de kimdi bu Şeyh Mahmud?
Ve terör örgütü neden onu bu kadar önemsemişti?
Tabii inkılap tarihi körler, sağırlar birbirini ağırlar minvalinde yazılınca karşımıza çıkan her ayrıntının bizi şaşırtmasına şaşmamak lazımdır.
Şu kadarını söyleyeyim ki: Şeyh Mahmud ismine Gazi Mustafa Kemal’in 1927 sonlarında basılan Nutuk adlı eserinde rastlarız.
Nutuk’ta mı?
Kim okuyor ki?
En çok basılan ama en az okunan kitaplar listesinde başı çekiyor Nutuk. Okuyanlar da içerisindeki ayrıntıya hakim olmaktan çok uzaklar.
İşte M. Kemal’in PKK’lıların mağarası önünde silah yaktıkları Şeyh Mahmud’a yazdığı ve Nutuk’unda yer verdiği o mektup:
“13 Ağustos 1335 (1919)
Şeyh Mahmud Efendi Hazretlerine
Faziletlû efendim;
Makam-ı muallâ-yı hilâfete ve saltanat-ı Osmaniye’ye olan revâbıt-ı hakikiyeleri ve vatan-ı azizimiz hakkındaki alâka-i kat’iyeleri cümlenin ma’lûm ve müsellemidir. Harb-i Umumînin ma’kûs neticesi düşmanlarımıza çok fırsatlar bahşeylediğinden mütarekeden beri devlet, millet ve vatanımız hakkında revâ görülen tecavüz ve taaddiler gayr-i kabil-i tahammül ve kabul dereceye vâsıl olmuştur. Hilâfet ve saltanatın izmihlâline ve vatanımızın Ermeni ayakları altında çiğnenmesine ve milletimizin Ermenilere esir olmasına rıza gösterecek hiçbir Müslüman tasavvur edilemez. Düşmanlarımızın her taraftaki teşebbüsleri hep vatanın parçalanması ve milletimizin esir olması gayelerine matûftur. Milletten kuvvet alamayan ve esir vaziyetinde bulunan hükümet-i merkeziye aczden başka bir şey gösterememiştir.
Milletin yekvücûd olarak kuvvet ve kudretini cihana göstermesinden başka çare-i halâs ve nokta-i istinâd kalmamıştır. Bu sebeple senâverleri resmî makam ve sıfatımın haylûletini gördüğümden derhal silk-i askerîden istifa ederek vatan ve milletimizin halâs-ı tâmmına kadar milletle beraber ve milletin içinde çalışmağa karar verdim. Zât-ı âlileri gibi fedakâr, vatanperver dindaşlarımızın benimle beraber çalışacağınıza mutmainim. Bu defa Erzurum Kongresi’nce takarrür ettirilen beyanname ve nizamnamelerden takdim ediyorum. O havalice tevsi ve takviye-i teşkilât zımnında sarf-ı makderet buyurulmasını ricâ ederim. Yakında Sivas’ta in’ikad edecek olan umumî bir kongre ile de daha nâfi ve kat’î netâyic elde edileceği şüphesizdir. O havalide İngilizlerin muğfil telkinatının önüne geçilmesi pek ziyade lâzımdır. Cenâb-ı Hak cümlemize muvaffakiyetler ihsan buyursun. Gözlerinizden öperim efendim.
Sâbık Üçüncü Ordu Müfettişi
Mustafa Kemal”
İyi de biz bu mektuptan bir şey anlamadık demiyorsunuzdur umarım. Diyorsanız işiniz ve işimiz hakikaten zor.
Türkiye’de yakın tarih meseleleri neden halledilemez? İşte bundan.
Alfabe gitmiş, dil uçmuş, olaylar pelikan silgiyle silinmiş, geriye bomboş bir tarih kabuğu kalmış.
İşte bize İnkılap Tarihi derslerinde tarih diye anlatılan ‘şey’ bundan ibaret.
Yahu modern tarihçilerin “Şeyh Mahmud” diye geçiştirdiği seyyid de olan Nakşi Şeyhine M. Kemal’in 1919 yılındaki hitabına bakar mısınız:
“Şeyh Mahmud Efendi Hazretleri.”
Evet, hem efendi, hem de hazretleri.
Ama “Şeyh Mahmud Efendi Hazretleri”nin kuzey Irak’ta ne kadar önemli biri olduğunu öğrenince iyice şaşıracaksınız. Hem de mektubun yazılmasından üç ay önce Süleymaniye’de İngiliz birliğine tuzak kurarak nasıl bir tokat vurduğunu ve yeşil zemin üzerine kırmızı hilalli bir bayrağı bulunduğunu ve…
İsterseniz devamını Pazar günkü yazıya bırakalım. Siz şimdilik mektubun şifresini sökmeye çalışın lütfen.
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mustafa-armagan/seyh-mahmud-efendi-hazretlerine-49579.html