Şehadet şerbetine son saatler. Var mı ondan daha güzel şey. Varsa oda annemdir. İkisinin kıyası benim için çok zor. Bundan emin de değilim. Şehadet mi? Annem mi? Furkan Doğan
Bugün 31 Mayıs 2022. Mavi Marmara gemisinin israil askerleri tarafından saldırıya uğramasının 12. yıldönümü. Bu yazımda, kutlu bir amaç için yola çıkmış olan Mavi Marmara gemisinin ve içindeki onurlu insanların o gece neler yaşadıklarını tekrar siz okuyucularla beraber hatırlamaya ve en genç şehidimiz olan Furkan Doğan’ı ailesinin, yakın çevresinin vermiş olduğu bilgiler ışığında tanımaya çalışacağız.
İsrail, Şubat 2006’da yapılan Filistin seçimlerinin ardından, Gazze’ye siyasi ve ekonomik yaptırım uygulamaya başladı. 2007’den itibaren bu yaptırımları daha da artırdı. Gazze'yi havadan, karadan ve denizden ablukaya aldı. İnsanların ve ticari malların giriş çıkışını sınırlandırdı. İsrail’in Aralık 2008-Ocak 2009’da 22 gün boyunca sürdürdüğü ‘’Dökme Kurşun Operasyonuyla’’ da tüm yaşam kaynakları kurutulan Gazze’de tarım arazileri, okullar, iş yerleri ve evler yerle bir edildi.
2010 yılının Mayıs ayında 6 uluslararası sivil toplum örgütü (İHH İnsani Yardım Vakfı, Free Gaza Movement, European Campaignto Endthe Siege on Gaza, Shipto Gaza Greece, Shipto Gaza Sweden ve The International Committeeto Lift the Siege on Gaza) toplanan bağışlarla temin edilen 6 bin tonluk insani yardımı Gazze’ye ulaştırmak için bir yardım filosu oluşturdu. Filo insani yardımla birlikte 750 aktivisti de taşıyordu. Gemide Almanya, Kuveyt, İsrail, İrlanda, İsveç, Yunanistan, Güney Kıbrıs, Fas, Yemen, Mısır ve Cezayir gibi 36 ülkeden gelen aktivist, 15’den fazla milletvekili, 60’ın üzerinde uluslararası basın mensubu, sanatçılar ve Nobel Barış Ödüllü aktivistler, insanlık onurunu ayaklar altına alan siyonist çete devletine karşı durmayı bir insanlık görevi bilen Hristiyan ve Yahudilerde vardı. Mavi Marmara dünya vicdanını ortaya koyan bir birliktelik oldu.
36 ülke vatandaşını Gazze Özgürlük Filosu’na katılmaya teşvik eden şey Gazze’de yaşanan insani krizdi. 2008’in Aralık ayında başlayan ve 22 gün süren İsrail saldırısında 313’ü çocuk ve bebek olmak üzere 1.383 Filistinli hayatını kaybetmiş, Gazze’nin zaten son derece sorunlu olan altyapısı iflas etmiş, kanalizasyon sistemi çökmüş, elektrik üretimi neredeyse sıfırlanmış, hastaneler ve fabrikalar yıkılmış ve kişi başına düşen sağlık hizmeti imkânı dramatik derecelerde azalmıştır. Gazze’deki hastanelerin pek çoğu en temel tedavi imkânlarına bile sahip değildi. İsrail’in Gazze’ye yönelik ‘’Dökme Kurşun Operasyonu’’ sonucunda Gazze’deki binaların %14’ü yıkılmış, ambargo altındaki bölgeye inşaat malzemelerinin girişine izin verilmemesi nedeniyle yıkılan binaların yerine yenileri yapılamamıştı.
Önemli bir kısmı inşaat malzemelerinden oluşan 10 bin tonluk insani yardım malzemesi taşıyan insani yardım filosu, uzun süredir dünya kamuoyunun gündemine gelmeyen Gazze’yi yeniden güçlü bir biçimde uluslararası karar alıcıların, devletlerin gündemine getirmeyi ve bu şekilde bölgedeki ambargonun kaldırılması için güçlü bir inisiyatif oluşturulmayı, tamamen yerle bir edilen 1,5 milyonluk Gazze için yeni bir yardım koridoru oluşturmayı, bu şekilde uzun süredir mahrumiyet içerisinde yaşayan Gazze halkının biraz olsun rahatlatılması hedefliyordu. Gazze’ye ulaşacak olan bu filonun taşıdığı yardım malzemeleri ile Gazze halkının temel ihtiyaçları karşılanacak, hastalar tedavi edilecek, israil saldırıları ile yerle bir olan okul, hastane ve sağlık merkezleri yeniden inşa edilecekti. Evsizler için barınaklar, Gazze halkı için rehabilitasyon merkezleri ve çocuklar için oyun parkları kurulacaktı.
Böylece hazırlıklar tamamlandı ve yolcularını bu kutlu yolculuğa çıkarmak için barış güvercini gibi hazırlandı Mavi Marmara. Uğurlanma sırasında bastıran yağmur onu uğurlamaya gelenleri yolundan alıkoymamıştı. Alan hıncahınç doldu. Eller yürekler birleşti ve haykırdı herkes ‘’kahrolsun israil, yaşasın Filistin mücadelemiz!’’ diye.
Mavi Marmara Saray Burnu’ndan aldı ilk 42 yolcusunu. 22 Mayıs’ta ‘’vira Bismillah’’ diyerek yola çıktı. İlk hedef Antalya idi. İki gün sonra ise diğer yolcular Antalya’ya gelmeye başladı. Antalya, kepez spor salonunda ağırladı Mavi Marmara yolcularını. 27 Mayıs’ı, 28 Mayıs’a bağlayan gece Antalya’dan yola çıkıldı.
Nereden bilebilirlerdi ki gözü dönmüş, terörist israil devleti güneş doğmadan hemen önce tüm karanlığıyla gemiye saldıracak. Hiç kimse insani yardım için sivil bir gemiye böyle gözü dönmüşçesine korsanlar gibi yapılacak bir saldırıyı beklemiyordu.
Gemide yolculuk bereketli geçiyordu. Herkes birbiri ile tanışıyor, koyu sohbetlerin biri bitmeden diğeri başlıyordu. Dünyanın her bölgesinden medya mensupları konvoy yola çıkarken başladıkları canlı yayını durmaksızın devam ettiriyor, filoyla dünyanın bağlantısını kesintisiz sağlıyorlardı.
Gemide ana kucağında yeni doğmuş bebekten, 80 yaşına varmış piskoposuna kadar her yaştan insan vardı. Hatta bu gemi yolculuğu sırasında Müslüman olan ve adını Muhammed Fatih olarak değiştiren bir İngiliz de vardı. İsrail hain saldırı planlarını yaparken o Gaziantepli Şerif beyden Kuran-i Kerim okumayı öğreniyordu.
İsrail ilk tacizi 30 Mayıs akşamı saat 22.00 sularında Mavi Marmara henüz uluslararası sularda iken gerçekleştirdi. Evvela geminin dünya ile olan iletişimini kesmeye çalıştılar. O andan itibaren İsrail gemileri, insansız hava araçları, deniz altıları ve donanması Mavi Marmara’nın etrafından hiç ayrılmadı. Yapılan elektronik karartmalara rağmen tüm basın mensupları yapılan tacizlere dair son durumu aktarmaya devam ediyor ve dünyayı yaşananlar hususunda bilgilendiriyordu.
Hareketlilik sonucu yolcuların bir kısmı can yeleklerini giyinmiş, olabileceklere karşı hazırlanmaya çalışmışlardı. Ama sabaha kadar başka bir fiili taciz yaşanmadı. Sabah ezanı okundu ve ne zaman sabah namazının farzı kılınmaya başlandı işte hain saldırı da o zaman başladı. Özellikle gecenin en karanlık zamanı ve ezan beklenmiş, insanlar namazda iken en savunmasız hali ile yakalanmaya çalışılmıştı.
Geminin iki tarafından hücum botlarla yaklaşan İsrail askerleri, diğer taraftan elektronik karatmayla geminin GPS cihazları, elektronik kontrol sistemleri, uydu telefonları, radarı, canlı uydu yayın sistemi dahil olmak üzere her şeyi susturmuş ve filonun dünya ile bağlantısını kesmişti. Belli ki yapacaklarını kimsenin görmesini, bilmesini istemiyorlardı. Fakat Mavi Marmara’nın yedek frekans ve sisteme sahip olduğunu hesap edememişlerdi. Onlar katliamlarını kimsenin görmeyeceğini düşünürken, yaptıklarını bütün dünya canlı izlemekteydi.
Geminin çatısına israil helikopterinin yakınlaşmasıyla ilk askerler gemiye girmiş ve gemide can pazarı yaşanmaya başlamış, israil askerleri hedef gözetmeksizin ateş etmeye başlamışlardı.
Dört dakikada istedikleri gemiyi elde edebilecekleri iddiasında olan dünyanın sözde en iyi yetiştirilmiş komandoları geminin üstüne geçebilmek için bir saatten fazla süre uğraştılar. Yaralıların ve şehitlerin fazla olmasından dolayı direnişten vazgeçildi, beyaz bayraklar sallandı. Beyaz bayarak sallanmış olunmasına rağmen israil askerleri yerdeki yaralıları tekmeliyor ve ateş etmeye devam ediyorlardı. Defalarca asker takviyesi yaptıktan sonra tam bir buçuk saat sonra girebildiler salonlara.
Akşama kadar devam eden yıpratıcı bir yolculuktan sonra Aştot limanına varıldı. O ana kadar kaç şehidin ve yaralının olduğu bilinmiyordu kimse tarafından. Limana varınca israilli milletvekili 16 cenazenin olduğunu ve elli civarında yaralının olduğunu açıkladı. Gemi yolda iken taşınmıştı yaralılarımız ve şehitlerimiz. Sonrasında olabildiğince işkence ve sinir harbi ile geçen günler. Dünyanın ayağa kalkmasıyla israilin yolcuları serbest bırakmak zorunda kalması… Mavi Marmara yolcularını sınır dışı edecekken bile nefret doluydu İsrail askerleri. Özellikle bazı isimleri bırakmak istemediler. Sonradan ortaya çıkan ölüm listeleriyle neden şehit sayısının fazla söylendiği sonradan anlaşılmış oldu. Bazı yolcuların israilden canlı çıkmalarını istememişlerdi. Sonuçta 9 (daha sonra Uğur Süleyman Söylemez ağabeyin de şehit olmasıyla şehit sayısı 10 olmuştur) şehidimizle beraber Türkiye’ye geri dönüldü.
Bu şehitlerin arasında en genç olan Furkan Doğan’dı. Furkan doğan genç yaşına rağmen yaşarken ortaya koyduğu örneklikle şahit olmadan, Allah’ın dininin şahitliğini yapmadan, şehit olunamayacağını hayatıyla bizlere öğreten özel bir gençti. Ailesinin ve yakınlarının anlattıklarıyla günümüzün zor şartlarında da iffetli, karakterli bir Müslüman olunabileceğini Furkan Doğan’ın şahsında görüyoruz.
Furkan aslen Kayserilidir. Fakat Amerika’da dünyaya gelmiştir. 2 yaşında memleketi olan Kayseri’ye geri dönmüş ailesi. Şehit olduğunda 19 yaşındadır. Lise son sınıf öğrencisidir.
Mavi Marmara gemisinin yolcularının belirlendiği günlerde buna dair bazı duyurular görmüş, hemen internet üzerinden başvurusunu yapmış ve daha sonra bu konuyu ailesine açmış. Annesi, Furkan’ın gemiye katılma fikri ile ilk geldiğinde gönüllerinin bu yolculuğa çıkmasına pek razı olmadığını fakat Furkan’a hayır diyemediklerini söylüyor. Çünkü Furkan’ın on dokuz yıllık hayatında kendilerini hiç üzmediğini, incitmediğini, ne kendisine nede babasına hayır demediğini, kendilerini hiç üzmeyen Furkan’ı bu kadar istekli olduğu bir konuda üzmeye kıyamadıklarını ifade ediyor.
İlk açıklanan listede ismi çıkmıyor Furkan’ın. Fakat ümidini hiç kesmiyor. Biraz zaman sonra kabul edilenlerden bazılarının işleri nedeniyle ya da gidilecek tarihin uygun olmaması nedeniyle listeden adlarını sildirdiklerini öğrenen Furkan, uzun ve ısrarlı takibi sonucu Mavi Marmara’ya Kayseri’den katılan dokuz yardım gönüllüsünün sonuncusu olarak geminin yolcuları listesine adını yazdırmayı başarıyor.
Mavi Marmara gemisine gerçekleştirilen saldırı esnasında olayları kamera ile çekebilmek için üst güverteye çıkan Furkan, siyonist vahşiler tarafından şehit ediliyor. Başına bir kurşun olmak üzere toplam 5 kuşun isabet ediyor.
Peki Furkan nasıl biriydi? (Ailesinin ve çevresinin anlatımıyla)
Öncelikle çok başarılı, liseyi birincilikle bitirmiş bir öğrenciydi.
Her sabah namazını cemaatle kılmak için camiye giden bir gençti.
Okulda ileride ne olmak istersin sorusuna şehit olmak isterim diye cevap veren bir gençti.
Furkan, çok ince ruhlu, yardımsever, cömert, daima güler yüzlü ve mütevazi bir gençti. Yaşına göre çok olgundu. Çok tertipli ve düzenliydi.
Giyimine ve temizliğine çok dikkat ederdi. Büyüklerine çok saygılıydı. Asla kimseyi kırmaz, kaba söz ve davranışı olmazdı. İkram etmeyi, hizmet etmeyi çok severdi. Çok edepliydi, yüksek sesle dahi konuşmazdı.
Yardımseverliği ise apayrıydı. Yaptığı yardımları asla dillendirmez, gizli yapar, yaptığı yardımları ailesi sonradan başkalarından duyardı. Harçlıklarının çoğunu yardımlarda kullanır, hayır yerlerine bağışlardı. Yaklaşık 3 ay önce okulunda alt sınıftan bir kız öğrenci Gazze için yardım toplamak istemiş ve ‘’iyi bir toplayabilmem için yanıma öyle birisini almam lazım ki, hem kızlar hem erkekler tarafından sevilen biri olsun’’ demiş ve Furkan'a gitmiş, birlikte toplamışlar yardımı. Kendisinin söylediğine göre toplanan yardım beklediğinden çok çok çok fazla olmuş.
Gösterişten uzak durur, ön planda olmayı sevmez, ahlaken gerçekten çok müstesna bir gençti.
Fen lisesini kazanmış biri olan Furkan, bir gün babasına ‘’lisemi değiştirmek istiyorum’’ isteği ile gelir ve okulunu değiştirir. Tabi neden değiştirmek istediği sonra anlaşılır. Bir kız öğrenci onunla arkadaşlık etmek ister. Furkan reddeder. Başka ahlaksız tekliflerde bulunup, peşini bırakmaz. Bunun üzerine Furkan okulunu değiştirir. Günümüzde de Yusuf olunabileceğinin örnekliğini gösterir. Bir çok ailenin ve öğrencinin kutsalları arasında olan Fen Lisesinde okumayı o iffeti için bir kenara itmiştir.
Furkanların apartmanına süt dağıtan yaşlı bir amca vardır. Bu amcanın hangi gün, hangi saat geleceği bellidir. Furkan, o gün ve saat orda olur, yaşlı amcaya ‘’sen yaşlısın yorgunsun’’ der, alır sütünü onun yerine dağıtır. Sokaktaki yaşlı sütçünün yorgunluğunu yüreğinde hisseden bir gençtir Furkan.
Furkan’ın taziyesi biter ve aradan bir ay geçer. Kapı zili çalar bir gün, iki çocuk kapıdadır. Kapıyı Furkan’ın babası açar. Çocuklar ‘’burası Furkan abinin evi mi?’’ diye sorar. ‘’Evet’’ yanıtı gelince ‘’biz onun şehit olduğunu duydukta geldik’’ derler. Bu çocuklar yetimdir. Furkan bu iki yetime her gün harçlık vermektedir. Babası Furkan’ın her gün neden fazladan para istediğini anlar. Çocuklar biz şimdi yetim kaldık derler.
Mavi Marmara gemisinde İrlandalı bir kız varmış. İrlanda’ya döndükten sonra Furkan’ın taziyesine Türkiye’ye gelmiş. Mezarı başında kelimeyi şehadet getirip, Müslüman olmuş. Herkes şu soruyu sormuş ‘’madem Müslüman olacaktın oradan buraya gelmenin sebebi nedir?’’. O da şunları söylemiş ‘’ben insan hakları aktivistiyim. Birçok coğrafya dolaştım. Beni İslami yaşam olarak en çok etkileyen insan Furkan oldu. Bende onun gibi örnek bir Müslüman olmak için onun mezarının başında Müslüman oldum’’ demiş.
Furkan Doğana ve diğer Mavi Marmara Şehitlerimize Allah’tan rahmet ve şahadetlerinin kabulünü diliyoruz. Mavi Marmara ve içindeki onurlu insanlar bu kutlu seferle yüreklerimize cesaret tohumları ektiler. Yenilmez diye tabir edilen hiçbir gücün haklının karşısında duramayacağını gösterdiler dünyaya. En önemlisi Mavi Marmara bizlere sırtımızı Rabbimize yasladığımızda hiçbir gücün karşımızda duramayacağını ve Allah’ın yardımına daha fazla güvenmemiz gerektiğini öğretti.
Son söz olarak, Grup Yürüyüş’ün Gazze için yazmış olduğu bir dörtlükle yazımı sonlandırmak istiyorum. Özgür Filistin ve Despotizmin olmadığı, özgür bir İslam coğrafyasında kardeşlerimizle kucaklaşmak ümidi ile…
“Yine biz Gazze yine biz, yine biz geleceğiz
Yollarına düşüp meydanlarına gülleri sereceğiz
Kurbanlar istesen de bizden, yine vereceğiz
Gazze biz çocuklarını özgürce seveceğiz…”