Bizim münevverimiz Oktay SİNANOĞLU’nun vefat ayı Nisan olunca bu ayda bizler de vefakâr, fedakâr, cefakâr hocamızı rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz.
“Dünyada eğitim dilini İngilizce yaparak yabancı dil öğretme yöntemi diye bir yöntem olmadığını belirterek, “Sömürgeler hariç dünyada hiçbir ülkede böyle bir yabancı dil öğrenme yöntemi yoktur! Dili İngilizce olan üniversite Türk üniversitesi değildir. Yabancı Dil anaokuluna indiği zaman ne Türk, çocuğuyla Türkçe konuşabilecek; ne Kürt, çocuğu ile Kürtçe konuşabilecek. Fransızlar, Cezayir’de aynısını yaptı, Arapça bitti. Cezayir’de gazeteler bile Fransızca çıkıyor” Diyen Oktay Sinanoğlu hocamızı 20 Nisan 2015’te ebedî hayata uğurlamıştık. Hocamızı minnet, şükran ve rahmetle anarken temas ettiği bir iki hususu nakletmek istiyorum.
“İçimden yemin ettim, dedim ki: Amerika’ya gideceğim ve orada söz sahibi olacağım, ondan sonra gelip o namussuzlarla burada uğraşacağım. O zaman anlamıştım ki burada kalırsam Amerika’nın kölesi olurum, oraya gidersem Amerika’nın efendisi olur, buraya gelip onlarla daha rahat mücadele ederim. Hiçbir zaman Amerikan vatandaşı olmayı düşünmedim. Ben atalarımdan beri Türk kimliğimle varım. Ne yaptıysam o sâyede yaptım. Ona, buna yaranayım diye değil.” Oktay Sinanoğlu’ndan öğütler
“Gündelik siyaset, çıkar grupları, dışarıdan güdümlü gizli veya açık ‘cemiyet’lerden uzak durun. Dünyanın neresinde olursanız olun, kimliğinizi, Türk dilini, Türk tarih ve kültür bilincini, binlerce yıllık geleneğini kaybetmeyin. Dış ülkelerde ne kadar kimliğinizi korursanız yabancılar da size o kadar itibar edecektir.”
“Türkiye’ de âdet haline gelmiş göstermelik işlerden kaçının: Sırf ‘üniversite bitirdi’ desinler, ananız babanız ‘Oğlumuz Amerika›da master yaptı’ diyerek övünebilsin diye yüksek öğrenime gitmeyin. Sonunda ancak kendinizi kandırırsınız. Yüksek hedefler için çalışın. O zaman, kendi durumunuz da kendiliğinden düzelecektir. Maddiyat ve maneviyatı dengeleyin. Formülünüz ‘ilim + gönül’dür. Bu iki kanadın biri eksik olursa ne kendinize ne de insanlığa hayrınız dokunur.”
“Kendi yolunuzu çizip azimle yürüyün. O zaman herkes sizi taklit edecektir. Eğitimde önce bir meslek, gerçek bir beceri, bir altın bilezik sâhibi olmaya bakın. Ne yaparsanız yapın, en iyisini yapın. Bulabilirseniz Türk okuluna, eğitimin Türkçe verildiği okullara gidin. Konulara merak sarın, not için çalışmayın. O meslekte yararlı olacak bir yabancı dili öğrenin. Bülbül gibi konuşup yabancıdan ayırt edilemez hale gelmek şart değil.”
ABD’nin Miami kentinde, hayata veda eden Sinanoğlu’nun naaşı Türkiye’ye getirilmiş ve İstanbul›da Karacaahmet Mezarlığı’nda defnedilmiştir.
Adeta “tek başına bir ordu” gibi, Türkçemizi ve kültürümüzü, yurt içinde ve dışında kararlılıkla savunan ve yabancı dilde eğitime karşı mücadele eden değerli hocamız Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun diğer kitapları yanında öncelikle Türkiye’deki eğitim ve siyasi sorunlar üzerine yazılan kitapları mutlaka okunmalıdır.
Bizim bir başka münevverimiz Erol GÜNGÖR; Selçuk Üniversitesi Rektörlüğü görevini yaparken, henüz 45 yaşını doldurmamış olduğu halde 24 Nisan 1983 tarihinde vefat etti. Kısa ömrüne rağmen ürettiği pek çok eserle düşünce tarihimizde önemli bir yere sahip olmuştur. Erol Güngör, Türkiye’de yaşanan sekülerleşme sürecinin, Türk milletinin kültürel geleneğine ne kadar uygun olup olmadığını tartışmadan kabul etmenin ve İslamsız bir Türk milleti oluşturma çabasının tarihî ve sosyolojik gerçekliğe ters olduğunu net bir şekilde göstermiştir. Entelektüel konumunu ve bu konuma bağlı ağırlığını korumaya özellikle gayret eden Erol Güngör’e göre köklü, güçlü ve sahih olan gelenektir. Bu, geleneğimizi ve kültürümüzü yok etme sürecini tahlil ve tenkidini yapmıştır. Bir toplumun kendi meselelerini tespit etmesi ve bunun için çözüm üretmesi; geleneğin ve kültürün farkındalık oluşturmasına bağlıdır.
Erol GÜNGÖR hocamız; kendi tarihî ve sosyolojik gerçekliğini dönüştürmek, değiştirmek amacındaki devrimci anlayışa karşıdır. Kendi köklerinden kopmadan ve toplumsal kesimleri birbirine yabancılaştırmadan yaşanabilecek bir değişimin peşindedir. Bu anlayışı onu Tanzimat’tan itibaren yaşanan değişim sürecini analiz etmeye götürmüştür. Cumhuriyet dönemi devrimci anlayışı, Osmanlı son döneminde yaşanan kültürel bölünmeyi daha da derinleştirmiştir. Geleneksel toplumsal kesimler ile şehirli, eğitimli ve bürokratik kesimler arasında mesafeler daha da derinleşmiştir. Türk milletinin, ortak kültürü parçalanmış, Batı medeniyetine dahil olamadığı gibi kendi Türk-İslam kültürünü sürdürmekte de sorunlar yaşanmıştır. Erol Güngör, bu krizin sebepleri arasında gördüğü cumhuriyet modernleşmesinin radikal uygulamalarına önemli eleştiriler getirmiş, meselenin; maddi ve manevi yönlere sahip olan kültürümüzün yok edilmesidir. Harf inkılabı ile de bu milletin hâfıza kaybına sebebiyet verilmesi, kendi içinde birbirleriyle aynı dili konuşamayan toplumsal kesimler üretmesi, milleti millet yapan değerlerin yok edilmesidir. Aydın ile halk arasındaki mesafenin derinleşme meselesi Erol Güngör’ün üzerinde çokça durduğu bir konudur. Türk kültürünün manevi kaynağının İslam olduğu gerçeğine vurgu yapmıştır. Türkiye’de yaşanan sekülerleşme sürecinin Türk milletinin kendi kültürel geleneğine uygun olmadığını kabul etmenin ve İslamsız bir Türk milleti oluşturma çabasının tarihî ve sosyolojik gerçekliğe ters olduğunu net bir şekilde göstermiştir. İslâm’ın Bugünkü Meseleleri, İslam Tasavvufunun Meseleleri, Sosyal Meseleler ve Aydınlar kitapları diğer kitaplarının yanında öncelikle okunması gereken kitaplarıdır. Erol Güngör hocamızı rahmet, minnet ve şükranla anıyoruz. Mekânı cennet olsun.
https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/yasar-degirmenci/iki-munevverimizin-vefatlari-munasebetiyle-48776.html