Saraylar çöktüğünde, kuleler yıkıldığında ve tarih hükmünü verdiğinde, onların yaldızlı suç ortaklığı, Firavun'un denizin altındaki durumundan çok farklı olmayacaktır.
Ziyad Motala’nın Middle East Monitor’da yayınlanan yazısını Barış Hoyraz, Haksöz Haber için tercüme etti.
Modern devletçilik tarihinde, Körfez monarşileri ile ABD Başkanı olarak ikinci dönemini geçirmekte olan Donald Trump arasındaki ortaklık kadar ahlaki açıdan iflas etmiş çok az olay vardır. Petro-servetle yaldızlanmış ve zaman zaman dini sembolizmle örtülmüş bu aile hanedanları, yönetim inançlarının İslam, insanlık ya da değerler değil, fırsatçılık olduğunu bir kez daha kanıtladılar.
Amerikan yerlilikçilik daimi demagogu Trump, ilk döneminde Müslümanlara karşı sergilediği horgörüyle iktidara geri döndü. Yine de, İslami kutsal mekânların kendinden menkul koruyucusu ve diğer Körfez yöneticileri tarafından bir parya muamelesi görmek bir yana, kucaklandı. Hoş karşılandı. Tebrik edildi. Neden mi? Çünkü iş dünyasında patlama yaşanıyor. Trump'ın markası artık ahlaki ödün vermenin iş yapmanın bedeli olduğu Doha ve Dubai'nin cam ve çelik siluetlerine kazınmış durumda.
Geçtiğimiz hafta The New York Times, Trump Organization'ın Katar'da, ülkenin egemen varlık fonuna ait olan ve üst düzey bir hükümet bakanının başkanlık ettiği ‘Qatari Diar’ şirketiyle yeni bir emlak ve golf sahası anlaşması imzaladığını ortaya çıkardı. Şatafat ve sahil lüksüyle pazarlanan proje, Suudi devletiyle derin bağları olan ‘Dar Global’ tarafından organize edilen Dubai ve Suudi Arabistan'daki Trump markalı gelişmelerin hemen ardından geliyor. Bu serbest piyasa kapitalizmi değildir. Bu sadakattir: Körfez rejimleri, Beyaz Saray'dan kişisel erişim ve koruma karşılığında ulusal saygınlıklarını takas ediyor.
Trump'ın oğlu Eric, kripto para konferanslarına ve lüks marka galalarına katılırken bu girişimleri teşvik eden bir kayınpeder gibi bölgeyi geziyor. Bu arada babası da Suudi Arabistan, Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne bir devlet ziyaretine hazırlanıyor; Trump ailesinin ilk başkanlığı sırasında ve sonrasında ticari canlanmasını sağlayan başkentlere bir dönüş.
Bu rejimlerin öncelikleri hakkında bundan daha açık bir itham olabilir mi? Gazze, Amerikan yapımı silahlar ve İsrail'in cezasızlığıyla harabeye dönerken, bu muktedirler ABD elçiliğini Kudüs'e taşıyan, Filistinli mültecilere yardımı kesen ve Netanyahu'nun maksimalist (azla yetinmeyen) vizyonunu kutsayan adamla fotoğraf çektirmek için gülümseyecekler. Kushner'in “barış” planı, Arap başkentlerinin otel kuleleri, golf sahaları ve aile hanedanları için Amerikan ve İsrail koruma şemsiyesi karşılığında işgali normalleştirdiği bir plan.
Açık olalım: bu pasif bir suç ortaklığı değil; aktif bir işbirliğidir. Bu anlaşmalar silah gücüyle yapılan ticari düzenlemeler değildir. Filistin'i ahlaki bir dava olarak değil, kendi yükselişleri için bir basamak olarak gören elitlerin aracılık ettiği stratejik planlardır. Hz. Muhammed (sav), halkının güvenine ihanet eden ve zalimlerle işbirliği yapan liderlere karşı uyarıda bulunmuştur. Kur'an, onları yeryüzünde bozgunculuk çıkaran mufsidun fi'l-ard olarak tanımlar.
Bu hükümdarlar İslam adına hükmetmiyorlar. Onlar zenginlik adına hükmediyorlar. Sarayları adaletin mabedi değil, kendilerini koruma kaleleridir. Ümmeti bir pazara, Peygamberin (sav) mesajını halkla ilişkilere ve dayanışmayı bir pazarlık kozuna dönüştürdüler. Trump Müslümanları aşağıladığında ya da ırkçılığı desteklediğinde geri adım atmıyor, yatırım yapıyorlar.
BAE'de Burj Khalifa'ya bakan 80 katlı bir ‘Trump International Oteli’ planlanıyor. Katar'da denize sıfır Trump villaları bölgede lüks vaat ediyor. Suudi Arabistan'da Trump'ın golf sahalarını finanse eden aynı egemen fon, Jared Kushner'e de Beyaz Saray sonrası girişimi için 2 milyar dolar verdi. Uzun zamandır tarafsız bir aktör olduğu düşünülen Umman bile, devlete ait bir arazide Trump markalı bir inşaata ev sahipliği yaptığı ve hükümetin de bundan pay aldığı için bu işe bulaşmış durumda.
Bu yöneticiler geleneksel kıyafetler giyiyor ama eylemleri peygamberlik mirasına ihanet ediyor. Bir elleriyle camiler inşa ederken diğer elleriyle normalleşmeyi finanse ediyorlar. Sahip oldukları servet onları ihanetlerinin sonuçlarından koruyor. Ancak tarih, yatırımcıların aksine, uzun bir hafızaya sahiptir.
Hesap günü geldiğinde, isimleri bilgelik, liderlik ya da dindarlıkla anılmayacak. Onlar, bir medeniyetin ruhunu bir ülkeye ve Müslüman yasaklarını damgalayan, yerleşimci sömürgeciliğini alkışlayan ve Filistin'in kutsal davasını ailesinin emlak portföyünde bir pazarlık kozu olarak kullanan bir adama sattıkları için hatırlanacaklar.
Trump imparatorluğun günümüzdeki yüzü olabilir ama Körfez hükümdarları on yıllardır imparatorluğun destekçileridir. Saraylar çöktüğünde, kuleler yıkıldığında ve tarih hükmünü verdiğinde, onların yaldızlı suç ortaklığı, Firavun'un denizin altındaki durumundan çok farklı olmayacaktır.
Ziyad Motala, Howard Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde hukuk profesörü ve 1995 yılından bu yana Western Cape Üniversitesi'nde yürütülen Karşılaştırmalı ve Uluslararası Hukuk Programı'nın eski direktörüdür.
Kaynak: Çöl firavunları: Körfez hükümdarlarının Filistin'e ve İslami davaya büyük ihaneti